BAŞIBÜYÜK MAHALLESİ TARİHÇESİ

 

BAŞIBÜYÜK MAHALLESİ TARİHÇESİ

İstanbul’da yaşamayanlar için veya İstanbul’da yaşayıp bilmeyenler için yazıya geçmeden önce alttaki haritaya bakmanızı tavsiye ederim.





Başıbüyük mahallesi Maltepe ilçesinin en eski yerleşim birimlerinden olup Osmanlı imparatorluğunun da ötesine uzanan bir tarih ve kültür birikimine sahiptir.767 senelik bir tarihi olup Osmanlı İmparatorluğu ile birlikte birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış tarihi bir köydür. 1329 yılında Osmanlı imparatorluğu döneminde Pelekanon (Maltepe Savaşı) bu bölgede yapılmıştır. Mahallemiz o dönemlerde Başbuğ köyü olarak adlandırılmaktaydı. Pelekanon (Maltepe) savaşında Orhan bey ordusunu mahallemizde konuşlandırmış olup burasını gözetleme tepesi ve üs olarak kullanıldırmıştır.
Mahallemizde Bizans imparatorluğu döneminde kilise olup şimdi camii olarak kullanılan Başıbüyük merkez camisi mevcuttur. 1950 yılında yapılan Türkiye de tek ve tam teşekkülü olan Süreyya paşa Kalp Göğüs ve Meslek Hastalıkları Hastanesi mahallemizde bulunmaktadır. Bu hastaneyi yaptıran II Abdülhamit döneminin ünlü seraskeri Rıza Paşa ile Adviye hanımın oğlu olan SÜREYYA PAŞA dır. Yugoslavya'daki Patgoriçe'de 1874 yılında doğmuştur. Bir çok kültürel, sosyal, eğitim ve spor amaçlı girişimlere öncülük etmiştir. Süreyya Paşa sosyal hizmetleriyle yoğun bir yaşam geçirir. En büyük hizmetlerini hayatının sonlarında gerçekleştirir. Süreyya Paşa; Maltepe'deki Narlıdere Çiftliğini İşçi Sigortalarına (SSK Süreyya Paşa Göğüs, Kalp ve Damar Cerrahisi Hastanesi), Süreyya Sineması'nı Darüşşafaka Cemiyeti'ne, plajı Maltepe Belediyesine bağışlamıştır.


MAHALLENİN SOSYO-EKONOMİK GELİŞİM SÜRECİ


Mahallemiz Osmanlı döneminin kuruluş sürecinde Orhan Bey zamanında yapılan seferlerde ele geçirilmiştir. İstanbul ‘ un en yüksek tepelerinden bir tanesi olan Kayışdağı (432m) nın eteklerinde kurulmuştur. Mahallenin merkezinde yer alan içme sularıyla ünlü Kayışdağı suyu ve onun dibinde asırlık çınarlar bulunmaktadır. Fatih Sultan Mehmet döneminde dikildiği rivayet edilmektedir.
Mahallemiz 1874 yılında ve onu takip eden Cumhuriyetin ilk yıllarında köy statüsünde idi. 1963 yılında mahallemizde 24 hane bulunmaktaydı. Hanelerde eski zamanlarda birkaç aile beraber kalmaktaydı. Ortalama 17-18 kişilik nüfusa sahipti bu haneler. Tarım ve hayvancılık en önemli geçim kaynağı idi. 1966 yılında 50 hane civarında idi. Mahallemizde su sorunu çok öncelerden mahallelinin gayretleri ile çözülmüştür. İstanbul un ünlü kayışdağı suyu o zamanlarda mahallemize getirilmiştir. 1968 de elektrik ve televizyon, 1992 yılında telefon, 2005 yılında da doğalgaz yatırım olarak mahallemize getirilmiştir. Mahallemizde 1980 ve öncesinde mücavir alan sınırları içersindeydi. 1982 de köy statüsüne kavuşmuştur. 1992 yılında ise bağlı olduğu Kartal ilçesinden ayrılarak belediye olmuştur.


Eğitim tesisi olarak öncelikle 120. Yıl ziraat bankası ilköğretim okulu kurulmuştur. 1989 yılında Yılmaz Mızrak ortaokulu yapılmıştır. 1994 yılında ise ihalesi biten Atatürk ilköğretim Okulu yapılmıştır. Bu okul mahallemizde yer alan bölge parkının yanındadır.
Mahallemizden ilçe merkezine 1 saatlik bir yürüme mesafesi sonunda ulaşılmaktadır. Minibüs 1966 yılında mahallemize getirilmiştir. 

Halkın büyük kısmı serbest meslek sahibi olup inşaat sektörü önceliklidir.Başıbüyük mahallesi 1950 li yıllarda Süreyya paşa hastanesinin açılmasıyla birlikte yapılaşma süreci hız kazanmış, o tarihlerde işgücü açığının had safhada olması nedeniyle Anadolu’ dan insanlar teşvikle büyük kentlere göç ettirilmiş, fakat bu insanların barınma maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle kaderleri ile baş başa bırakılmışlardır.

Başıbüyük Merkez Cami

Maltepe Başıbüyük’te, Mezarlık Caddesi üzerinde bulunan Başıbüyük Merkez Cami, 1426 yılında kilise olarak yapılmış, 1900’lü yılların başında Süreyya İlmen tarafından cami olarak yeniden inşa edilmiştir.

Caminin minberi ve vaiz kürsüsü ahşap, mihrabı çini kaplamalıdır. Tek minaresi ve tek şerefesi olan bu cami, “Başıbüyük Süreyya Paşa Cami” olarak da bilinmektedir.













Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları Merkezi Bahçesindeki Kilise Kalıntıları


Başıbüyük Mahallesi'nde, Süreyya Paşa Göğüs Hastalıkları Merkezi sınırları içinde, Süreyya Paşa'nın Selamlık Köşkü'nün giriş cephesinin karşısında bulunmaktadır.

Mevcut kilise kalıntısı 1902 yılında Süreyya Paşa'nın, köşkünün inşaatına başladığı sırada ortaya çıkmıştır. Süreyya Paşa bu kalıntıyı temizletmiş alçak bir duvarla yol tarafına gelen bölümünü ve kuzey yan duvarları ile apsis etrafınıda korkuluklarla çevirmiş, taşınabilir mimari elemanlarıda bu alanın içine koydurmuştur. Halkın Analipsis Ayazması dediği bu kilise kalıntısını paskalyanın kırkıncı günü ziyaret etmelerine de müsade etmiştir .

Yapı muhtemelen Orta Bizans devrinden (843-1204) kalmış bir kiliseye aittir. Üç apsisi ve iki payesinin kalıntıları ile muhafaza edilmiş olan muhtemel haçvari planı kendisini göstermektedir.

Kilisenin eni yaklaşık olarak 8 m, boyu ise 11-12 m'dir. Kuzey duvarı muhafaza edilmişolmakla beraber, bunun başlangıcından bir kısmının yıkılmış olması mümkündür. Apsis tarfındaki iki paye kalıntısının bulunmasına rağmen, giriş tarftaki payelerden bir iz yoktur. Bununla beraber bu iki ayak hakkında tatmin yürütmenin zor olmayacağı ve kilisenin karateristik bir plana sahip olduğu söylenebilir.

Kilise'nin inşa tekniği de bu yapının Orta Bizans devrine ait olduğu hakkındaki görüşü kuvvetlendirmektedir. 32.5 x 4 cm ebadında ki tuğlalar tek sıra halinde, 12 cm kalınlığında bir harç tabakasıyla birleştirilmişlerdir.


Istanbul Arkeoloji Müzesinin 1992 yılında yaptığı çalışmalarda bir adet yazıt, bir adet ionik impost başlık, beş adet korent başlık, bir adet sütun parçası, bir adet lento taşınabilir mimari elemanlar olarak tesbit edilmiş olup bu kalıntıların çevrelendiği alanın içindedir,

1962 yılındaki Ayasofya Müzesi 'nin burada yaptığı tesbit çalışmalarında Senatoryum Korusu içinde başka bir ahşap pavyonda muhafaza edilmekte olan, kıvrım dallar, asma yaprakları ve kuş figürleri ile tezyin edilmiş çevresi gayrı muntazam ve üç parça halinde bulunan mermer levha muhtemelen yine Orta Bizans devrine tarihlendirilmiştir.Bu levha diğer çeşitli ve düz mermer levha parçalarıyla birlikte kilisenin kuzeyinde Analipsis Ayazma'sı önünde yapılan yol kazısında ortaya çıkarılmıştır. O yılarda halen devam etmekte olan bu dar hendek kazısı bu mahalde bulunan temellerin, tuğla duvar kalıntıların ve zamanla toprak altında kalmış olan yapı tezyinatı mermer parçalarının mevcudiyetini ortaya koymaktadır.

Diğer bir kaynakta Narlıçiftlik denilen arazide küçük bir kilise kalıntısının mevcudiyetinden sözedilirken bu arazinin alt tarafında Papaz Barlaam'a ait bir mezar taşının bulunduğundan da bahsedilmektedir

Maltepe'de Osmanlı Dönemi Eserleri


1- Daver Baba Tekkesi



Maltepe'de Başıbüyük Mahallesi'nin kuzeyinde bir sırt üzerindeki Tekke Sokağı'ndadır. Konumu itibariyle çevreye hakim olup, Marmara Denizi ile Adalar'a bakan bir manzaraya sahiptir. Son yıllarda eski dokusunu kaybeden Başıbüyük Mahallesi'nin hızla büyüyen iskan alanı bu mevkiiyi çevrelemiştir.

Daver Baba Tekkesi muhtemelen 1329 yılında havalinin Bizans'tan Osmanlı'ya geçmesini sağlayan Pelekanon Meydan Savaşı'nın ardından çevreyi kolonize etmenin yanısıra Bizans'ı gözetleme vazifesini de üstlenmiş olan gazi dervişlerinin tesis ettiği serhat tekkelerinden birisidir. Yakınında yer alan Ayazma'ya bakılarak burada evvelce bir manastır yada bir keşiş evi bulunabileceği de muhtemeldir. Merdivenköy Şahkulu Tekkesi gibi bu tekkenin de başlarda Ahiler'e ait olduğunu ancak, XV. yüzyıl ortalarından itibaren bu zümrenin askeri hayatta ki yerini alan Bektaşiler'e intikal ettiği sanılmaktadır. 1402 yılındaki Ankara Savaşı'ndan sonra bu bölgeyi tekrar ele geçiren Bizans'lılar tarafından diğer serhat tekkeleri gibi bu tekkenin de tahrib edilip 1420'li yılllarda Çelebi Sultan Mehmed'in (1403-1421) bölgede Osmanlı hakimiyetini yeniden kurması üzerine ihya edilmiş olması muhtemeldir. XVIII. yüzyılda yaşamış ve tekkeye adını vermiş olan Daver Baba'nın burayı yeniden inşa ettirmiş olduğu zannedilmektedir.

1826 yılındaki Vaka-î Hayriye ile İstanbul ve çevresindeki diğer Bektaşi Tekkeleri gibi Daver Baba Tekkesi kapatılmış, belkide yıktırılmıştır. Ancak Sultan Abdülaziz Devrinde (1861-1876) Nakşibendi kisvesi altında yeniden faaliyete geçmiştir58.

1925 yılından sonra yirmi yıl kadar metruk kalan tekke, 1945 yılında oldukça geniş arazisi ile beraber Vakıflar tarafından Şükrü Güllüoğlu'na satılmıştır.Tekke binası, arazinin bu yeni sahiplerince korunmaya, bakılıp onarılmaya çalışılsa da daha sonra arazinin el değiştirmesi ile yok olmaya yüz tutmuş ve iki yıl kadar önce tamamıyla çökmüş, bugün ise sadece önündeki çeşme aynalığı ve zemin kat döşemesi kalmıştır.

Tekkenin en önemli bölümleri tek bir yapı içinde yer almaktadır. Bunun batısında, az ilerisinde Ayazma, güneyinde de ufak bir çeşme yer alır. Muhtemelen ahır ve misafirhane nevinde birtakım başka binalar vardırBu binaların ve hazirenin arazinin neresinde ve ne şekilde yer aldığı bilinmetedir. Hazirede mevcut olduğu bilinen fakat günümüze gelmiyen bir mezar taşında ise:

Ya Hû

Başıbüyükde säkin ermişlerden Merhûme hâce Kerim Ninenin rühine el Fâtiha, 1287(M 1870/71) kitabesi yer almaktaymış.

Tekkenin meydanevi, türbe, aşevi taamhane, deviş odası, helâ gusülhane ve odunluk bölümlerini içinde barındıran bina duvarları ahşap hatıl ve dikmelidirMoloz taş örgüsüne sahip bir bodrum katı ile ahşap iskeletli duvarları içeriden bağdadi sıva, dışarıdan ahşap kaplama ile techiz edilmiş bir esas kattan oluşmaktadırAhşap çatısı alaturka kiremit ile kaplıdırEsas katın batı duvarlarında ki bir kapıdan dikdörtgen planlı büyükçe bir taşlığa girilmektedir. Yapının kuzeydoğu köşesinde ki mutfak ile bütünleşen bu bölümün çok foksiyonlu olduğu, tekkede bütün fonksiyonlara ayrı ayrı tahsis edilmiş mekanlarının bulunmamasından ötürü düşünülmektedir. Bu taşlığın tek ışık kaynağı batı duvarında yer alan bir penceredir.

Taşlığın doğu yönünde zemini bir seki ile yükseltimiş aşevi görülür. Kuzey duvarınd ufak bir ocağı olan bu kesim, doğuda aslında dışarı açıkken, sonradan Şükrü Güllüoğlu tarafından cemakanlı bir bölümle kapatılmıştır.

Aşevinin yanında taşlıktan bir kapı ile geçilen kısımda hela, kısmen gusülhane olarak kullanılan diğer bölüm yer alır. Bu mekan doğu yönünde ufak bir tepe penceresinden ışık alır.

Bunun doğusunda ince uzun dikdörtgen planlı, doğu yönündeki ufak penceresinden ışık alan bir aralık bulunurBuradan yapının güneydoğu köşesini teşkil eden ve iki pencere ile güneye bakan bir odaya geçilmektedirBurası muhtemelen derviş yada şeyh odasıdır

Yine bu aralıktan binanın güneybatı köşesinde yer alan meydanevi mi yoksa türbe mi olduğu tam olarak belli olmayan bölüme geçilir. Dikdörtgen planlı olan bu mekanın güney duvarının ortasında yarım altıgen kesitli mihrap görülür. Dışarı çıkıntı yapan bu mihrabın yanlarında birer pencere vardır.Batı duvarında da bir adet pencere bulunur. Mekanın ortasında Daver Baba'ya ait büyükçe bir ahşap sanduka yer almaktadırBu durumdan yola çıkarak, buranın hem meydanevi hem de türbe olarak tasarlanmış olabileceğini veya buranın sadece türbe olarak tasarlandığını, girişte ki taşlığın ise başka fonksiyonların yanısıra meydanevi olarak da kullanıldığını söyleyebiliriz

Yapının güneyinde yer alan çeşme basit ve ufak boyutlu bir aynalığa sahiptir. Üzerinde ise :

Ve minel mâi külli şey'in hay

Sene 1279 (Μ. 1862/63)

kitabesi yer alır.

Daver Baba Tekkesi boyutları, mimari programı, iç düzeni, basit inşaat tekniği ve cepheleri ile daha ziyade küçük kapsamlı bir köy zaviyesi niteliğindedir. Meydanevi ile türbenin alışılmadık biçimde biraraya gelmesinin yanında, İlçe'nin kuzeyinde Karabaş Tepesi'nde Kırbaş Tepesi) 60 kurulmuş hem çevreyi kolonize etmekle hem de Bizans'ı gözetlemekle görevlendirilmiş önmeli bir serhat tekkesidir.

2-Süreyya Paşa'nın İmar Faaliyetleri


Süreyya Paşa (1874-1955) H. 1318 (M.1902) yılında bugünkü Başıbüyük Mahallesi sınırları içinde kalan Narlı Deresi'nden, Maltepe şosesine kadar olan araziyi çiftlik yapmak maksadıyla satın almıştır. İlk olarak Analipsis Ayazma'sı75civarında mevcut iki odalı bir ev ve mandrayı yıktırarak haremlik ve selamlık bölümlerinden oluşan bir köşk inşa eden Süreyya Paşa bu köşkün hemen arkasında ki kayalık yamaca da bir kaya köşkü yaptırmıştır. Daha sonra Narlı Dere üzerine 40 000 m³ lük iki bent ile köşkün biraz aşağısına Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları Merkezinin Başhekimlik binasının bahçesinde kalan alana da 4 500 m³ lük bir havuz yaptırmıştır. Çiftliğin, Maltepeye açılan yolunu inşa eden Süreyya Paşa bu yolun Büyükbakkalköy'e bağlanması ve bu suretle Alemdağ yolunada açılmasını sağlamış, yolun Maltepe şosesi başlangıcınada bir çeşme inşa ettirmiştir.

Süreyya Paşa Narlı Çiftliği olarak anılan bu alanın dışında Başıbüyük Köyü için bir cami ve bir de okul yaptırmıştır. 1910 yılında Maltepe'de kurulan Uhuvveti Osmaniye Cemiyeti'ne önderlik ederek Maltepe'de bir İlkokul açılmasına, sokakların düzenlenmesine, kaldırım yapılmasına ve ağaçlandırılmasına çalışılır. Bugün Maltepe'nin akciğeri olan Narlı Çiftliği arazisinin çamlık haline getirilmesi de O'nun çalışmaları sonucudur. Ayrıca 1946 yılında hizmete açılan Süreyya Plajı da O'nun eseridir.

Süreyya Paşa ölümünün ardından Narlı Çiftliği'nde yaptırdığı türbeye gömülmüştür.


Başıbüyük Camii ve Okulu


Başıbüyük Mahallesi'nde Mezarlıkyolu Caddesi üzerinde sol koldadır. Cami ve okul olarak Süreyya Paşa tarafından yaptırılmıştırMimarı Alexandre Vallaury'dir 76. Kapısının üzerinde yer alan ayet yazılı mermer kitabede H. 1321 (M. 1903) tarihi okunmaktadır.

Yapı bir ibadet mekanı ve bu ibadet mekanına güneybatı yönünde bitişik bir derslik bölümünden oluşmaktadır (çizim 14). Birbiriyle güneybatı yönünde açılmış bir ara kapı dışında hiçbir ilişkisi olmayan cami ve derslik mekanları tamamıyla kesmetaş malzemeden inşa edilmiştir.

Cami 7.25 m olan ölçüleri ile kare planlıdır. Üzeri kurşun kaplı çapraz tonozla örtülüdür. Yapının harim kısmı cadde seviyesinden kuzeyde iki, doğu ve batı yönlerinde altışar basamakla yükseltilmiştir. Bu basamakların sonlandığı yerde bir sahın oluşturulmuştur. Son cemaat yeri sonraki onarımlarla ilave edilmiş olup kapı kemer hizasının içten üst seviyesine kadar yükseltilmiştir. Yuvarlak kemerli kapının hemen üzerinde mermer bir kitabelik mevcuttur. Üstte ise palmet motifi oluşturarak sonlanır.

Yapı harim bölümünde güneydoğu, kuzeydoğu ve kuzeybatı cephelerine açılan ikişer pencere ile derslik bölümünde ise güneydoğu cephesine açılan bir, güneybatı cephesine açılan üç pencere ve kuzeybatı cephesine sonradan yerleştirilmiş camekanlı bölüm ile aydınlatılmaktadırTüm pencerelerin dikdörtgen olan söveleri dış yüzeylerde taş malzemenin cephe sathından biraz daha dışa taşırılması ve bu taş malzenin yüzeylerinin kaba olarak bırakılması ile belirginleştirilmiştir. Yapının tüm cepheleri, diğer cephelerle birleştiği düşey hatlar boyunca ve saçak seviyesi hizasında pencere sövelerindekine benzeyen, cephe sathından dışa hafifce taşırılmış yüzeyleri kaba bırakılmış taş örgü ile belirginleştirilmiştir. Aynı işlem yapının mihrap cephesinde, cami ile derslik duvarlarının birleştiği noktada tekrarlanarak ayrı fonksiyonlu bu mekanlar dışarıdan da vurgulanmıştır

Cami mekanını aydınlatan pencereler dışta dikdörtgen söveli olmalarına rağmen içte basık kemerli olarak düzenlenmişlerdir ;yine içte mekan ahşap bir tavan ile örülüdür.

İki taşıyıcı ayağa oturan kadınlar mahfeline rastlayan kapı kemerinin iç kısmı mahfel seviyesinde boş bırakılarak niş şeklinde düzenlenmiştir. Minareye geçilen kapıda mahfeldedir.

Mihrap nişi yarım daire şeklindedir. İki yanı sütun biçimiyle yivlendirilmiştir. Minber ahşap malzemedendir. Korkuluklarında barok tarzı bitki motifi bulunmaktadır.

Caminin güneybatısındaki derslik bölümünün harim kısmı ile arasında bir kapı açıklığı bulunmasına rağmen asıl girişi cami girişinden ayrı ve bu bölümün batısındadır. Yapının arsasının batı yönünde eğimli olması nedeniyle bu bölüme sekiz basamakla çıkılır. Yaklaşık olarak 2 m² ik bir sahının ardından sağ tarafta yer alan derslik kısmına geçilir. Derslik 3.35 m eninde, 5.65m boyundadır.

Yapının en ilgi çekici yönü minaresidir. Yapı kütlesi içinden yükselen minare şerefe seviyesine kadar köşelerinden pahlanmış kare plana sahiptir. Kare planlı bu gövde tamamen yüzeyleri kabaca yontulmuş taşla örülmüştür. İçte ise tuğla malzeme ile yapılmış dönel merdivenlidir. Her cephe de dörder konsol üzerine oturan kare şeklindeki şerefe dışa taşkındır. Korkulukları mermer olup yuvarlak kemerli açıklıklara sahiptir. Şerefeden sonra silndirik olarak devam eden gövde yine konsollarla dışa taşkın armudi formlu kurşun kaplamalı külahla sona erer

Süreyya Paşa 'nın H. 1321(M. 1903) tarihinde yaptırdığı, Mimar Alexandre Vallaury'nin planlarını çizdiği Başıbüyük Camii ve Okulu Osmanlı İmparatorluğu'nda 1880'li yıllarda yaşanmaya başlanan Eklektik Üslübün hakim olduğu bir yapıdır.

Cami yabancı mimarların biraz da Panislamizm hareketlerini yansıtmak istemeleri sonucu özellikle İslam Eklektiği Üslübunu sergileyen Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane binasıyla aynı mimari ve süsleme özelliklerine sahiptir. Hatta Cami'nin minaresi ile Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane'nin köşelerine yerleştirilmiş kuleler, şerefe hizasına kadar kare kesitli, kenarları pahlanmış, gövdeleri ve şerefe hizasından sonra silindirik olarak devam eden armudi formlu kulahları ile aynıdır.

Ayrıca Başıbüyük Camii'nin bir de bitişik nizamda yapılmış okulunun olması yabancı mimarların uygulamalarda ağırlıklı olarak yer aldığı XIX. yüzyıl sonu ile XX. yüzyıl başı Osmanlı mimarisi içinde bu mimarların bulundukları kültürü anlamaya ve yorumlamaya yönelik çabalarının bir göstergesidir.

Başıbüyük Mahallesi'nde 1903 yılında çok küçük bir köy iken, dönemin mimari anlayışını sergileyen böyle bir yapının inşa edilmesi mimarlık ve sanat tarihi bakımından da oldukca önemlidir.


Haber köşesi 


Semtimiz hakkında pek güzel haber yok bilinçsiz insanlarımız yüzünden tarihi eserler yapılar zarar görmüş çok üzücü bir durum 







Kendi şahsi fikirlerim 


Öncelikle ben Başıbüyük mahallesinde yaşayan bir lise öğrencisiyim ve tarihe oldukça meraklı bir insanım,uzun süredir semtimiz halkında araştırma yaptım ve bulabildiğim bütün makaleleri okudum önemli ve bilinmesi gereken yerleri not aldım ve böyle derlemek istedim.Semtimizin manzarası tarihi dokusu genel olarak çok guzel,orman içinde bulunması istanbuldan kaçış için ideal bir yer şehrin gürültüsünden kaçmak için ormanda trekking yapılabilir ben her yaz çantama yiyeceklerimi hazırlayıp doğa yürüyüşüne çıkarım, başıbüyükte iki zirve var birisi Mediha Engizer lisesinin hemen yanında olan zirve oranın yüksekliği yaklaşık 300 metre bir de tarihi Ceneviz kalesinin bulunduğu yer olarak iddia edilen ve 1.derece sit alanı olarak kabul edilen Başıbüyük zirve dediğimiz kayalıklardan anlayabileceğiniz bir yer var,oranın yüksekliği 400 metreyi aşıyor ve manzarası büyüleyici, 3-4 tane semti rahatlıkla seçebilirsiniz. Sizs tavsiyem çıkacaksınız sıkı giyinin :D deniz seviyesinden 400 metre yüksekde bulunuyor tepe (her 100 metrede sıcaklık 0.65 derece düşer bu hesapla 0.65x4=2.6 ortalama 3 derece deniz seviyesinden daha soğuk tepe) tabii bu değer normal değer, hissedilen değer rüzgarla beraber deniz seviyesinden 5-6 derece daha soğuk hissettirebilir,başıbüyüğümüz cidden İstanbul’da ki güzel semtlerden diyebilirim semtimizin tek  sıkıntısı gece kondulaşma diyebilirim ama onun da düzeleceğine eminim benim tahminimce Başıbüyük bundan 20-30 yıl sonra çok daha adı bilinen değerlenen bir yer olacak düzgün bir planlama ile düzgün kentleşme ile semtimizin değeri tavan yapabilir.Birde benim gözlemlerime göre semtimizde Karadenizli insan nüfusu oldukça fazla bunu da gözlemledim. 


Basıbuyuk zirveden yapılan yamaç paraşütü videoları var asagıya linki bırakıyorum bütün Başıbüyük ve yazıdaki çoğu yer gözüküyor asagıdan bakabilirsiniz.




Gözlem kulesi:


Dron ile çekilmiş genel Başıbüyük videosu 



COĞRAFİ KONUM


• Maltepe ilçesi; Kadıköy,Kartal ve Samandıra ilçeleriyle komşudur.
• Konum olarak Ankara asfaltının (E-5 in) kuzeyinde yer almaktadır.
• Denizden yüksekliği ortalama 275 m civarındadır.
• Aydos dan sonra İstanbul un en yüksek 2.tepesi ( 432 m) olan Kayışdağının eteklerinde kurulmuştur.
• Mahallemizde Kadıköy ilçesi sınırlarında Kayışdağı eteklerinde bulunan Yeditepe üniversitesi, ve yine mahallemize komşu Büyükbakkalköy mahallesinde Maltepe üniversitesi (Marmara eğitim Köyü) bulunmaktadır.
• Mahallemizde çok önemli su havzaları bulunmaktadır.
• Konum itibariyle yazları serin ve ılıman,kışları sert geçmektedir.
• Orman ve bitki örtüsü yönünden çok zengindir.

Daha derin tarih için okunmasını hiddetle tavsiye ettiğim yazı



KAYNAKÇA 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ben kimim

Krater Haritası Ve dolunay!